Dünyanın en değişmez kanunu
dönmek üzerine kurulu. Her şey kendi içinde dönüyor. Gece yerini gündüze, karanlık
aydınlığa bırakıyor. Mevsimler bir sıcak bir soğuk bizi yoklarken dönüş
sırasını bozmuyor. Hatta milletlerin de kaderleri, döngüleri var, bazen inişe
geçiyor bazen tırmanışta oluyor. İnsanların
kaderleri de böyle neşe ile keder belli aralıklarla yer değiştiriyor. İnsana da
bu tabiat kanunu bilip mevsimine göre giyinmek kalıyor. Gelen sele dur denemediği
gibi, güzel güneşli bir güne de kimse hayır diyemiyor, hatta özlemle o günler
bekleniyor. İşte bu döngüsel yazgıyı farkedip duygu ve düşünce bazında içselleştirenler ayakta
kalmayı başarıyor. Aksi halde insan hep mutsuz oluyor, bir sıcaktan bir
soğuktan şikayet ediyor ve günün güzelliklerini yaşayamıyor.
Buraya kadar yazdıklarım hepimizin bildiği ancak “şimdi
bize kaybolan yıllarımızı verseler” cümlesindeki kaybolan yılların bedeli
olarak ancak idrak edebildiği gerçekler. Lakin kaybetmek ve kazanmak kavramı da
göreceli ve kaderin döngüsünde o da bu değişmez kurala tabi. Çünkü günler de insanlar
arasında döndürülen nimetlerden.Hani bir süre her şey yolunda gider, hani siz
yürüyorsunuzdur ve önünüze çıkan kapılar AVM’lerdeki elektronik kapılar gibidir
ve daha siz gelmeden açılır, güzel ve akıcı günler yaşanır. Siz böylesi
huzurlu ve mutluyken bir yakınınız, arkadaşınız
zor günler yaşıyor olabilir. Sonra gün olur devran döner ve bu sıkıntı devresi
size geçer, kapıların önünde beklersiniz açılmaz hatta önünde kazılmış
hendekler vardır, göremediğiniz, içine düşersiniz, kimse sesinizi duymaz,
çırpınırsınız kendinizce ama nafile. Gün yeniden dönene kadar beklemeniz ve
beklerken de bağırıp çağırarak enerjinizi tüketmemeniz gerekir.
Günler insanlar arasında
döndürülür lakin döngünün süresi her seferinde değişir, kıtlık ve bolluk
süreleri bazen yedi yıldır, bazen yedi ay, bazen de yedi gün. Ama tek gerçek
günün döneceğidir, sizin gününüz bitebilir, ama günlerin insanlar arasındaki
döngüsü bitmez. Ve sanırım önemli olan doğru zamanda doğru bekleyişi sürdürmek…
Hayatın döngüsüne karışabilmek, akışa kendini bırakmak… Tıkanan noktalarda da akıntıya
karşı kürek çekmek yerine günün döneceği vakti beklemek…
Ünlü yönetmen Tarkovski, “Kurban” adlı filminde bir karaktere şunları
söyletirken ne de haklı:
“Neden
her şeyin tam tersini yapıyoruz? Her zaman! Bir erkeği sevmiştim, başkasıyla
evlendim. Neden? Sanırım, şimdi anlıyorum. Hiç kimseye bağımlı olmak
istemiyoruz. İki insan birbirini sevince eşit sevmiyorlar. Biri daha güçlü
diğeri zayıf oluyor. Ve zayıf olanı düşünmeden seviyor. Hesapsızca. Bir rüyadan
uyanmış gibiyim. Sanki başka bir hayatı artık geride bıraktım. Nedendir bilmem,
her zaman direndim. Bir şeylerle savaştım. Kendimi savundum. Sanki içimde başka
bir ben vardı. Bana, “Kendini bırakma.” diyordu. Kendini hiçbir şeye teslim
etme. Yoksa ölürsün. Yüce Allah’ım, ne kadar da aptalız!”
HANDAN KILIÇ
Bizim döngü ayın 15 inden 15 ine doğru işliyor :)
YanıtlaSilkurtulalım buz zihniyetten özgür:))
YanıtlaSil