İnsanlığın
varolduğu günden beri çözemediği konulardan olan kadın erkek
ilişkilerine el atayım dedim bugün. Sizi gözlüklerinizden
kurtaran gözlüklü göz doktorları, saç eken kel dermatologlar,
hayatında evlenmemiş evlilik terapistleri, çocuğu olmadan "çocuk
nasıl yetiştirilir"i size anlatan bilumum isim altındaki uzmanların
olduğu ülkede benim neyim eksik ki dedim ve bu gün bu mevzuya el
attım. Gözlüklü değilim, kel hiç değilim, hatırı sayılır
zamandır evliyim, üstelik anneyim. E bir de ahkam kesen bir mesleğe
sahibim öyleyse gereğini gelin beraber düşünelim:
Birinci
soru: Asırlardır çözülemedi, evlilik aşkı öldürür mü
oldurur mu?
Cevap:
Şairin dediği gibi her şey sen de gizli:) Karşındakinde ya da
evlilik kurumunda arama problemi. İlişkiyi güzelleştiren de
sensin bozan da !
Yok diyorsun
duyuyorum, sen bizim beyle ya da hatunla yaşamak ne bilmiyorsun diye
itiraz ediyorsun. Ama işte, dağına göre kar, sen istedin, sen
çağırdın, ve şimdi mırın kırın ediyorsun.
İşte basit
bir öneri "Eleştirisiz altı hafta" Bu esnada önemli
olan çenenizi tutmak. Altı hafta boyunca misal "sen zaten hep
böylesin" demek içinizden geldiğinde susmak hatta daha hızlı
sonuç için her eleştiri yerine bir iltifat etmeyi becerirseniz bu
sürenin sonunda karşınızda size aşık bir partner bulacaksınız,
garanti:)
Unutmayın
dünyadaki en güçlü afrodiziyak beğenidir. Bunu fark eden
facebook bile beğen butonu koymuş, twitter fav'latmış değil mi:)
İlla eleştirmek geliyorsa içinizden kendinize dönün ve eğer
eleştirerek bir yere varıyorsanız kendinizi paylamaya devam edin.
Bakalım düzelecek misiniz? Yoksa kendinizi de olduğunuz gibi
sevmeyi deneyip sivri yönlerinizi törpülediğinizde mi daha iyi
sonuçlar alacaksınız buyrun denemesi bedava.
Soru 2: Ama
hep ben çabalıyorum o bir şey yapmıyor?
Cevap:
Naptın sorması ayıp, somurtup köşende oturunca gelip içini
okumasını mı bekledin ey hatun kişi? Peki ya beyler siz naptınız?
Sevip beğenerek aldığınız çiçeğinizi evinizin bir köşesinde
küçük saksısına mahkum bir şekilde mi bıraktınız? Yoksa
yerini sevdi mi, güneş alıyor mu, suyu var mı, gün geçip
büyüdükçe saksısı ona yetiyor mu dönüp bir kez baktınız mı?
Kadınlar çiçektir, su ister deyip durdunuz da suyu kuyusundan
çıkarıp sundunuz mu çiçeğinize.
Kadın erkek
ilişkisini hep bir tulumba örneğine benzetirim. Emme basma tulumba
dedikleri alete önce siz bir miktar su koyarsınız sonra
başlarsınız tulumbanın kolunu bir aşağı bir yukarı yani rutin
çalışma şekliyle kullanmaya. Ve bir zaman sonra tulumbaya
koydunuz sudan çok daha fazlası akmaya başlar önünüzde,
dilerseniz kana kana içersiniz o yorgunluğun, susuzluğun üstüne
ya da gider başka çiçekleri sulayacak tulumba zahmeti olayına
baştan girersiniz. Ama mantık basit tüm kadınlar aynı model ve
kullanma kılavuzu tek, tıpkı erkeklerin olduğu gibi:)
Soru 3: Çocuk olunca her şey çok zor?
Cevap: şimdi
koskoca sanatçılar yazmış söylemiş bütün yaz tepemizde dönmüş
durmuş şarkılar, yetmemiş, uygulamış ve mutluluğun formülünü
belirtmişler, Sen ben bir de bebek, evli, mutlu, çocuklu:) Vardır
bunca şarkının bir hikmeti değil mi? Şimdi çocuk mevzuu
gerçekten zor; tüm taraflar ama özellikle anne için daha zor
Hatta bir psikolojik araştırma neticesinde başka hiçbir maddi
manevi sıkıntısı olmayan bir kadının 7/24 iki çocuğa bakıyor
olmasının depresyona girmek için yeterli bir sebep olduğu
belirlenmiş. Çözüm yine basit; haftada bir gün kadına özgürlük
tanımak ve çocuklara dair bir şey yapmama şansı vermek. Nasıl
becerirsiniz bilmem ama kadın tetkik hakimi falan değilse bu da
garantili çözüm. Malum yoğun çalışan kadınların depresyona
girmesine sadece çocuklar sebep olmuyor, her biri bir çocuk kadar
yoran dosyalar da başlı başlına bir sebep sıyırmaya:)
Ha bu arada
bir konu daha var çocuğunuzu seviyorsanız onun için en iyi anne- baba kendi anne babasıdır. Yani neymiş en iyi kadın, çocuğunun
annesi, en iyi erkek çocuğunuzun babasıdır:) Bunu da yazın kafada
bir yere, nasılsa beyin bedava bu ülkede:)
Şimdi
gelelim çağımızın vebası internet bağımlılığı ve elimizin
altıncı, sigaracılar için yedinci parmağı haline gelmiş, aklımızı başımızdan alan akıllı telefon çılgınlığına:)
Oyun saplantılılar için diyecek bir şeyim yok, Allah şifa versin
ama sosyal medya bağımlılığını daha tedavi edilebilir
buluyorum:)
Tabi konumuz evlilik ve sosyal medya olunca bu güzel platformun kullanıcısı eşlerin dikkat etmesi gereken hususlar konusuna da değinmeden geçmeyelim. Öncelikle
saygı duymak lazım. Evliliğin temeli değil midir zaten saygı.
Sosyal medyada özgürlüğün de asgari koşulu saygıdır bence.
Hepimizin kendimizle kalmaya, özel alanlarımızın olmasına
ihtiyacı var. Evlendik diye yüzde yüz tüm vaktimizi beraber, aynı
şeylerden hoşlanarak, aynı şeyleri okuyarak, aynı şeylere
gülerek geçirecek değiliz. Farklılıklardır birliktelikleri
yaşatan. Bir kadın ve erkek fıtratlarının gereğini yapsa
muhtemelen eve aldığı gazeteyi bile ikiye böler. Zaten hayat her şeyi
kendimiz okuyarak öğreneceğimiz kadar uzun değil. Bırakın bir
kısmını eşiniz okusun ve size anlatacak bir şeyi olsun. Yoksa
zaten sürekli birliktelik nasıl dostluğu bile tüketiyorsa sürekli
birbirini gören insanlar da birbirinin güzellikleri konusunda farkındalıklarını yitirir. Çok yaklaştığınız birini
göremezsiniz, o da sizin bu kadar yakınınıza girip onun özel alanını hiçe saymanızdan
ötürü rahatsız olur ve uzaklaşır. Böylece birlikte ama yalnız
iki yabancıya dönüşürsünüz.
Eşiniz
elinden telefonu bırakmıyorsa onunla paylaşımlarınızı daha
özelden yapın. Mesela whatsapp kullanın, line'laşın, kızdınız mı
viber'leyin ama facebook üstünden kime beğen yapmış, bu kadın da
kimmiş, bu adamın nesini beğenmiş, bak bak bir de yorum yazmış,
şunun bir de mesaj kutularını karıştırayım bakalım ne yapıyor
diye boşa uğraşmayın. Alın size bomba gibi bir fikir. Paylaşın
sosyal medyayı:) Biriniz face'e takılın biriniz twitt atın.
İkiniz de aynı platformda olmayı istiyorsanız da bir çözüm var
elbet, birbirinizi takip etmeyin:) Beraber profil açanlara ise
diyecek bir şey bulamıyorum, eşinize bu kadar güvenmez ve
tepesinden inmezseniz o kendine ne yollar bulur, dağları deler,
sizi kandırmayı kafasına koymuş biri için her devirde bir sürü
yol vardı ama şimdi bin bir gece masallarını yeniden yazdıracak
nice yol daha bulundu, benden söylemesi.
Bugün bir
çok evliliğin bitmesine sebep olan sosyal medya çok masumdur
demiyorum, söylediğim şey şu, siz birey olun, evlenirken neye söz
verdiğinizi unutmayın, kendi haklarınızı kullanırken eşinizin
de hakkını gözetin.Yazışırken eşinizin nasıl bir ölçüde
kalmasını istiyorsa yüreğiniz o ölçüyü kendinize koyun ve ona
göre diyaloglar kurun. Kimse görmüyor diye tüm kurallarınızı
yıkıp salim bir kafayla dönüp baktığınızda sizin bile
varlığından haberdar olmadığınız bir canavarın içinizden
çıkmasına müsaade etmeyin. Eşinizin sizi denetlemesinden
sıkıldıysanız siz kendinizi denetleyin ve bu konuda ona müsterih
olacağı pencereler açın. Birey olun, kimse görmüyor demeyin
sadece Allah görüyor da sanmayın, en kolay izlenen şey internet
üstü yazışmalardır. Belki çocuğunuz bile bir kaç küçük
hareketle hesabınıza girip sildiğiniz geçmişleri geri getirecek
donanıma sahiptir, bilemezsiniz. Neymiş birey oluyoruz, eşimizin
ensesinde beklemiyoruz, yaptığı yoruma, beğeniye karışmıyoruz.
Hatta takip etmiyoruz ki akıl sağlığımız yerinde dursun ve bize
en çok da kendimizi keşfetmemiz için verilmiş aklı içimize
dönmeye kullanıyoruz. Yani neymiş eğitim şart, ama önce
kendimizi.
Hasıl-ı
kelam mutlu olmak için gerçek hayatta ve sosyal medyada birey
olmayı birey kalmayı öncelemeliyiz. Kendi özel alanlarımıza
gösterilmesini istediğimiz saygı ve özeni eşimize de
göstermeliyiz. Vicdanımızı kendimize denetmen olarak atadıktan
sonra, ölçülü kullanım ile yaşadığımız küçük hayatlardan
kurtulup bizim gibi hisseden, düşünen, söyleyen başka insanların
varlığının verdiği güçle hayatın yükünden sıyrılmalı ve
nefes almalıyız. Çünkü insanı hayatta en güçlü kılan yalnız
olmadığını bilmesi, bir facebook grubu bile olsa aidiyet
duygusunu tatmin etmesidir.
Sosyal
medyanın gücü, bize katkıları, kaybettirdikleri ile beraber uzun
bir yazının konusu ama kısaca şöyle bakabiliriz bu mecrada
karşılaştığımız olaylara; bazen gördüğümüz iyi örnekleri
hayatımıza aktarıp kötüleri gördükçe gözümüzdeki yakınlık
tozunu silmelerine vesile olmaları nedeniyle onlara da teşekkür
edip evimize dönebiliriz aslında.
Siz siz
olun, evdeki ve eldeki imkanları gözardı etmeyin, pazara kadar
değil mezara kadar sevin. Kalkın sevdiğinize bir kazak örün, bir
yumurta kırın, yanına bir küçük karanfil koyup önce facete
fotosunu paylaşıp sonra yemesine müsaade edin. Tulumbayı susuz
bırakmayın, yoksa çiçeğimiz de kurur, tarlanız da. Ya da
kökünden sıyrılıp koşar suyu bulmaya. Bütün kadınlar
çiçektir su ister. Bütün ayçiçekleri gibi yüzünü güneşe
döner. Işık olun, su olun, büyütün ay çiçeklerinizi ki zamanı
geldiğinde başını eğsin ve size çiğdemini sunsun en
organiğinden.
Asırlardır
çözülememiş bunca konuyu çözdük gördünüz mü? Alkışlar
için teşekkürler, her yorumunuz size yeni bir yazı olarak
dönecektir, korkak alıştırmayın parmaklarınızı, pamuk eller
klavyeye, birlikte özgür günlere.
Hadi kalın
sağlıcakla; bir de şimdi whatsapptan bir mesaj yazın siz burada
rahat rahat sosyal medyada dolaşın diye içeride evin yükünü
çeken eşinize. Cevapsız kalmayacaksınızdır, ayni ya da nakdi
olarak ödemesini yapacaktır eşiniz, garanti:)
Not: Bu arada ben de sevgili eşime, bloga, face ve twittera ayırabildiğim tüm vakitler için bana hayatın her alanında sağladığı kolaylıklar, destek, saygı ve güven için çok teşekkür ediyorum. Varlığım varlığı ile anlam buluyor:))
HANDAN KILIÇ
Not: Bu arada ben de sevgili eşime, bloga, face ve twittera ayırabildiğim tüm vakitler için bana hayatın her alanında sağladığı kolaylıklar, destek, saygı ve güven için çok teşekkür ediyorum. Varlığım varlığı ile anlam buluyor:))
HANDAN KILIÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder