"Bir güzel susmak geliyor içimden." dedi.
Susma dedim, konuşalım… Takas edelim yalnızlığı…
Öyle çok, öyle derin ki, "Hangi cebini karıştırsan yalnızlık."
(Turgut Uyar) dedi.
Hangimizin öyle değil ki, dedim, bir yerden başla anlatmaya iyi gelir
belki.
"Senin de kıyılarını/ elinden aldılar mı" (İbrahim Tenekeci)
dedi, uzaklara dikti gözlerini.
Almazlar mı? Bazen kıyılarıma ulaşamadan çaldılar hayallerimi kelimeleri
dökülünce dilimden, desene "Biz her çağda kızılderili/ Biz her yerde hep
yerdeyiz."( Hüseyin Atlansoy) değil mi?, dedi.
"Nerelisin yeğenim? / Hüzünlüyüm dayı." derdim bir zaman
memleketimi sorana, sonra hüzün gelip otağını kurdu kalbimin tam ortasına.
"Hüzün ceketimin iç cebinde bir tütün yaprağı gibi" (Cafer Turaç)
Benimse "Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile/ Bir caz müziği gibi gelip
geçiyor hüzün." (E. Cansever) dedim.
"Yaşamak deriz -Oh, dear- ne kadar tekdüze." (İ. Özel) dediği
gibi şairin, aynı düzlemde gidiyoruz işte, bir hayalin peşinde koca bir
aldanmışlık sarmış evrenimizi, sarmalamış bizi gölgeler misali dedi.
“Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana” diyorsun yani diye ilave
etti…
Elbette, öyleyse ne gerek var, her şeyi dert etmeye, dedim…"Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta/ Her şey
naylondandı o kadar." Diyebiliriz değil mi dedim acı bir tebessümü
iliştirip dudağımın kenarına…
Aynen öyle, her şey sahte…“Korkuların karanlıktan doğmadığını anladım –
korkular da yıldızlar gibi – hep oradadırlar ama gün ışığı onları gizler...”
dese de Nietzche, korku da bir ezberlenmiş bir replik sadece. Bir dekorda
yaşıyoruz, rolümüzü oynuyoruz vakti gelince. Figüranlar gibi girip çıkıyoruz
birbirimizin sahnelerine diyerek sığındı sessizliğe.
"Biraz aklınız karışacak galiba efendimiz. Bilmem ki. Karışsın Olric.
Bugüne kadar boş bir kağıt gibi temiz kaldı. İyi koruduk uzun süre. Biraz da
zorlansın. Saflığını kaybetsin biraz. Aklımız, maceralardan korkmasın biraz. Ne
demek biraz? Hiç korkmasın. Hiç yorulmadan mı ölelim istiyorsun? Sonra Oblomov
gibi erken ölürüz. İyiyi kötüden ayırmasını öğrenmek istiyorum. Uğraştı da
beceremedi desinler. Biraz heyecanlanıyorum; bilmediğim, görmediğim hayallerin
baskısını hissediyorum, efendimiz. Sizin için korkuyorum. Belki, çok önceden
hazırlığa girişmeliydiniz efendimiz. Gülünç olurum diye mi korkuyorsun Olric?
Zarar yok, gülünç olalım. Bir yere varalım da ne olursak olalım. İyi aklıma
getirdin Olric: Don Kişot'u da almalıyız. Çok iyi niyetli bir ihtiyardır. Aklın
macerası önemli Olric. Ben de okumadığım kitaplardan en iyi anlayan insanım bu
dünyada." diyor ya TUTUNAMAYANLAR’da Oğuz Atay, gülünç olmak da dahil
korkulardan kurtulup yürüyelim hayatın içinde, aşkın izinde dedim bir doz
heyecan katıp orta şeker keyfime.
Bak dedi; "Bizim gibiler... Kadın ve erkek fark etmiyor:
yapayalnızlar: sizi aşka götüren yolda, kim ve ne olursanız olun, sonsuza dek
yapayalnız. Kadınlığınız, erkekliğiniz işe yaramaz. Aşk ya yıkıp geçer ya da
sizi yapayalnız bırakır." demiyor mu Selim İleri, Yarın Yapayalnız’da.
Haklı değil mi söyle bana diye ısrarla sorunca şiirden bir dal uzattım ona:
Lale Müldür ne diyor biliyorsun: “Ormanda bir kuş hızla dönüyordu. Aşık
olduğumuz zaman yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner ve kaçmamız
gerektiğini söyler bize çünkü her şey çok fazladır kendi etrafında nefes kesici
bir biçimde dönen bir kuş kendini ve etrafındakileri yaralar tehlikedir onun
adı… “Tehlikeden sıyrılmak mı zordur, kendini aşkın sularına bırakmak mı
bilinmez ama aşka kapısını aralamalı insan. “Aşkta ölüm gibi habersiz gelir”
dese de şair açmayınca gönlünü aşkın frekansına geleni de duymuyor insan,
kendini de tanımıyor bir başkasını kendine ayna kılmayınca dedim ümitvar bir
tavırla.
“ Her seven Sevilenin boy aynasıdır. Sevmek Sevilenin o aynaya bakmasıdır.”
der ya, Özdemir ASAF diye ekleyince, evet tam da bunu demek istemiştim:
Bırakmalı insan kendini mutluluğa götürecek sevgiye. Emek vermeli,
sevdiklerine, diyorum işte.
“Yorgunum. Açılan her kapının ardında gülümseyen bir yüz arıyorum."
(Melek Paşalı) Anlıyor musun beni, yorgunum deyiverince atıldım hemen:
Yorulmak yok…Yürü ve vardığın duraklarda dinlen, konuk ol gönlünü açan talibe
ve gülümse, bunca söz bunca kelime işte bu hakikati anlatmak için değil de
nedir söyle?, hadi neşelen biraz, gül, gülümse…
"Harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!" (H. Ergülen)
deyince, ne güzel bir mısra bak isteyince oluyormuş geçmek, hüzünden neşeye
diyerek gülümsedim yüzüne.
O da gülümsemişken gözlerime, birden bire yüzü bulutlandı, “Korkuyorum
yaklaşmaktan, yakınlaşmaktan” diye mırıldandı. “Hepimiz bazen birileriyle o
kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş
gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen
bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: “Bu köprüyü geçip bana gelir
misin?” işte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam öylece
suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi
ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya
gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde,
sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.”(
Irvın yalom-köprü) diye ekledi, korkusuna gerekçe gösterircesine.
"Benim harcım değil bir yâr sevmek gizliden." (İsmet Özel) diye
de ekledi, şairden ödünç aldığı kelimelerle.Aşk gizlenemez ki, dedim. Senden başka
herkes görür bazen ışığı, insanın kendini görmesini engeller gözünün menziline
giremeyen kör noktaları. Bu nedenle bir ayna önünde durmalı insan, yüreğine eş
yüreğin sularına kendini bırakmalı…
“Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur." dedi, yüzünde muzip bir
gülümsemeyle. Aşka düşünce baktığın, gördüğün zaten hep o olur. Ve ondan sonra,
aşığın kalbi ancak kavuşunca sükun bulur, deyince ben, orada dur bakalım dedi.
Aşka geldiyse konu, evvel yükseklerden uçup şimdilerde düze inen gönlümün
diyecek sözü çok:
“Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden. İnanırdım saadetli yolculuklara.
Adalar var zannederdim güneşli, mavi, dertsiz. Bütün hızımla koşardım
dalgalara. O zaman beni görseydiniz.
Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.
Beni o zaman görseydiniz
Siz de gelirdiniz peşimden.
Ama simdi şu akşam saatinde
Son liman kendim, bu döndüğüm,
Bilmiş, bulmuş, anlamış.
Hatırımda, bir vakitler güldüğüm.
Yoluna can serdiğim o kaçış.
Şimdi, şu aksam saatinde
Dönüyorum görmüş, geçirmiş, atlatmış,
Gözlerin doymayan sahilinde.
(Özdemir Asaf)” diyor ya şair, “Bir kere yanlış trene bindiyseniz;
koridordan ters tarafa yürümenin hiçbir faydası yoktur “ dediği gibi
Niechtze’nin, bazen yanlış limanlara sığınıyoruz. Sonra bir fırtına çıkıyor, kırılıyor
dalgakıranları gönlümüzün, batıyoruz denizin dibine, sözü bırakıyoruz yine
şaire:
“O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç dünya için. Rüyalarım
tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dargın bir yol, yolda eski bir taş, Limanda bağlı bir tekne,
yosunlu bir halat gibi durdum.
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti. Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda
gıcırdayan tahta iskele, iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.”
“Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık ''sevda'' da boğulur” dedikleri
doğru demek ki. Yine de emek vermeli insan, aşka uğramış gönlü, onu bilmezlere
tercih etmeli. Ne diyor Halil Cibran:
“Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,
Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun
Sevgi
Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte ama ikinizin de birer Yalnız
olduğunu unutmayın,
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez “....
Bireyliğini kaybetmeden bir olmayı becerebilmeli, başarırsan bunu, dünyada
yaşarsın cennet gibi dedim ısrarla.
Hayat bir muamma, bunu unutma dedi, en ciddi, en mütevekkil ifadelerinden
birini takıp yüzüne, artık geldiği gibi yaşıyorum, ne sağımdan solumdan esen
rüzgara aldırıyorum, ne de neden ben diye soruyorum, sadece seyrediyorum,
vardır bunda da bir hayır diyor, gözümü bir sonraki sahneye dikiyorum:
''Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.''Kısa bir öyküdür hayat
Uğruna upuzun acılar çektiğimiz
Kısa bir türküdür
Bir kez daha söylemek için delirdiğimiz (Yılmaz Odabaşı)” diye söylemiş ya
şair, bak ne diyor bir başkası:“Yüzgörümlüğü selamı gözlerin alır ancak
müntehir bir şairin dudaklarından. Düşleri erken çalınan çocukların masalında
bir varsın bir yoksun evvel zaman içinde, sol memenin altındaki cevahir,
dövüldükçe uslanmayan bir çocuk gözlerin için. Kalbim kendi masalında kendi
kahraman bir gladyatördür.
Anla sevgili! Kahraman bir aşkı olmalı insanın, kahraman bir hüznü ve
ağlayan bir gözü olmalı. En çok ağlamayı becerebilen bir göz gözdür ve taşan
bir pınardan içilen su ab-ı hayat suyudur. Kaldır gözlerindeki demir perdeyi ve
gözlerinde demir taraklarla taranmış gövdeleri, aşk ehli raks etsin, cezbeye
dursun kalpleri.Kör olsun ışığa meydan okuyan dağlar, aşka geçit vermeyen demir
kör olsun. (Nevzat ONMUŞ)”İyi diyorsun hatta, Cezmi Ersöz’ün
“Artık şimdi o
karanlık denizde
'binlerce hiç kimseyim'
İki karanlık orman birbirini sevse ne olur, sevmese..." dediği
noktadasın. Ve ekliyorsun,
"Yalnız aşkı vardır
aşkı olanın
Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan"
Dahası var: Söz Atilla
İlhan’ın:
“Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hala ara sıra mektupları gelir
Gerçek
değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten
yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir”
Başta söylemiştim sana, dünya sadece
bir hayal… Bizi saran, sarmalayan, yıkan, her türlü duygu sanal…
“Halbuki
korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta/ Her şey naylondandı o kadar."
HANDAN KILIÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder