Her çıkmaz sokak yeni bir yön
gösterir derler. O yön eğer araçla yolculuk yapıyorsanız oklar
istikametindedir. Karşımıza çıkan tabelaları takip eder ya da bize sürekli
emirler veren navigasyonumuza düşünmeden itaat ederiz. Ve sonuçta aradığımız
adrese ulaşır, alet işler el övünür gerçeğini yaşar, kaybolmadan varmanın
gururunu kendimize mal ederiz.
Bugün büyükşehir kapanına
kısılmış insanlar olarak kaybolmak nedir, ne getirir ne götürür bunu düşünecek
kadar ne lükse ne de vakte sahibiz. Hep yetişilecek yerlerimiz, bitirilecek
işlerimiz var. Neredeyse tüm hayatımızı zorunluluklar esir almış. Yapabileceklerimizi bizim
dışımızda bir mekanizma ayarlamış ve biz sadece yerine getiren robotlar gibi
koşuşturma çıkmazına dalmışız.
Bir klişeye sığınıp “Niye bunca
yoğun çalışıyoruz ki, hele de her şey sağlığa zararlı diyerek ağız tadıyla bize
bir şey yedirmeyen uzmanların da hayatımızı bizden çaldığı şu zamanlarda? Hadi hep beraber güneyde bir sahil kasabasına
yerleşelim, hayatımızı yavaşlatalım “ diyecek değilim. Bunu yapma lüksüne sahip
değiliz çoğumuz.Yapsak da işkoliklik ruhuna işlemiş şehir insanları olarak
oradan da sıkılabiliriz. Hele de internet hızı düşük bir yere denk gelirsek
ne yapacağımızı bilemeyiz.
Eskiden her yere yürüyerek ya da
toplu ulaşım araçları ile giden biri olarak hayata daha çok karışıyordum. Araç
kullanmaya başlayalı yıllar oluyor. Araç kullanmadığım zamanlar için hep kendime
yazık etmiş olduğumu düşünüyordum, ta ki bugüne kadar. Bugün evime yakın bir
yere gitmem gerekiyordu. Normalde araçla giderdim bu mesafeyi ama otopark
sıkıntısının ciddi boyutlara ulaştığı semtimizde arabayı yerinden oynatırsam
geldiğimde yerimi kaybedeceğimden yürümeye karar verdim. Tabi bunda içime gelen
bahar kadar ara ara bulutların arasından kendini gösteren güneşin de etkisi
vardı.
İşimi bitirip çıktıktan sonra eve doğru değil de ters istikamete gitmek
geldi içimden, beni bekleyen işleri yine geceye öteleyerek güneşin cazibesiyle
çıktım yoldan.
İki yıldır oturduğum ve birkaç
yüz metre uzağımdaki bu sokaklardan sadece
araçla geçtiğimi ve yön tabelalarının emrine uyarak hep tek yöne gittiğimi fark
ettim. Evler, balkonlar, yeşillenen bahçeler, renk renk çiçekler vardı
sokaklarda. Trafiğin gürültüsüne yenik düşen kuş seslerinin ana arterlerden
ayrıldığımızda şehirde de duyulabildiğini hissettim. Ve bugün ilk kez her yere araçla
gittiğime, yön tabelalarının esiri olduğuma pişman oldum.
Biraz daha tırmandığım sokakların
birinde çıkmaz sokak tabelasının önünde durdum ve ya çıkarsa diyen zihnimin
oltasına takılıp yola girdim. Sakin bir sokaktı. En sonuna kadar yürüdüm ve
önüme ikiye ayrılan bir merdiven çıktı. Merdiven bir parka iniyordu. Şehrin
merkezine bu kadar yakın bir yerde ama şehirden koparacak kadar güzel bir
yeşilliğin içinde buldum kendimi. Yağmurun yıkadığı renkler tüm canlılığına
kavuşmuştu. Tıpkı Avrupa şehirlerinde olduğu gibi adım attığınızda geldiğiniz
kaosu unutturacak kadar güzel bir rüya
bahçesine girdiğimi hissettim. Biraz ıssız olması beni korkutsa da merdivenleri
indim. Güvenlik noktasını görünce rahatladım ve yanımdan geçen bayana burası
neresi dedim. "Portakal Çiçeği Vadisi "cevabını aldım. Ne kadar güzel bir isim
diye düşünürken çocukluğumuzun çizgi kahramanlarından Alice geldi aklıma. Bir
aynadan geçerdi başka bir aleme. Dilediği kadar kalır sonra tekrar dönerdi
gerçeğine, evine. Ve harikalar diyarının güzelliği ile dalardı uykunun en
güzeline.
Biraz yürüdüm yeşilin tonlarıyla bezeli vadide. Bir köprüden geçtim. Akan
suyu, havuzu, çevresine yerleştirilmiş kimisi genç aşıkların işgaline uğramış
şık ve rahat bankları gördüm. Bir süre yürüdükten sonra iyi ki çıkmaz sokağa
dalmışım diye düşünürken beni bekleyen gerekliliklerin baskısı ile
merdivenlerden geri çıkıp harikalar diyarından realiteye geri döndüm. Bir daha
kendime ne zaman bu şansı verebilirim bilmesem de en kısa sürede gelmeyi,
burada nefeslenmeyi dileyerek bekleyen işlerime doğru yol aldım.
Dönüş yolunu yürürken her adımda
gittiğimiz yolların bizi "nereye götürdüğünü düşünmemiz" gerektiğini "düşünme" fırsatı buldum. Araç kullanırken sadece yola dikkat etmemiz ve bizim gibi şehir
mahkumlarının akışına ayak uydurmamız gerektiğinden boş yere gerildiğimizi
hissettim. Mavi göğe, oradan gülümseyen güneşe bakamayınca nereye gittiğimizin
o binadan o binaya girişimizin hayat serüvenimize maddi ve manevi bir şey
katmadığını fark ettim.
Oysa hayat uğruna uzun acılar
çektiğimiz kısa bir yolculuktu. Ve yola çıkan her insan etrafına bakmak, yolun
hakkını vermek zorundaydı. Hayat macerasında insanın ruhunu arayacağı, arındıracağı
yolları yürümesi gerekiyordu. Bunu başarabilmek için de ana arterlerden ayrılmak
ve bizi nereye çıkaracağını bilmediğimiz çıkmaz sokaklara da girmek, böylelikle
ruhumuzun labirentlerini keşfetmek gerekiyordu. Bu kısa yoldan çıkış zihnime bu gelgitleri yaşatırken ruhuma nefeslenme imkanı sundu.
Şehir hapishanelerinin gönüllü
mahkumları! Araçlarımızdan inerek şehrimizin sokaklarını adımlayalım. Çevremize
yeni yürüyen bebeklerin heyecanı ile bakalım. Her sabah uyandığımızda o yeni günün bir hediye
olduğunu fark ederek dışarı çıkalım. Kendimize bu şansı verdiğimiz bir gün
belki bir çıkmaz sokak bizi ruhumuzun derinliklerindeki nice çıkar yollara
götürecektir.
Hayatta güzel tesadüfler vardır...Gizli bir güç , insanın keşfedip görmesini ister adeta :) yine güzel bir uslupla ifade etmişsiniz değerli yazarım :) kaleminize ve yüreğinize sağlık :)
YanıtlaSilKaleminize saglik kadi kizi. Buyuk sehirlerde isin ve zamanin mahkumu olan kisilerin duygularini cok guzel ifade etmissiniz... mete
YanıtlaSilteşekkürler aykağan:) güzelliklere denk gelebilmek dileğiyle
YanıtlaSilsağol mete:) sizi buralarda görmek ne kadar güzel:)
YanıtlaSilDeneme-öykü-deneme silsilesde güzel şeyler yazılmış
YanıtlaSilBu konu bir öykünün içine çok güzel oturabilir
sağolun
(ve)sair kemal