26 Nisan 2014 Cumartesi

GELİN TANIŞ OLALIM :)


Bir insanı gerçek manada tanımak mümkün müdür bilinmez ama tanışmak için gönderildiğimiz bir alemde kaderimizin yolumuza çıkardığı bir sürü insanla tanışırız. Kimileri için iyi ki tanıdım der, kimilerini tanıdıkça şairin dediğine gelir “İyi ki insandan insana fark var” deriz. Ve rastladığımız kötü insanlara rağmen tanışmaya devam ederiz. Belki de bu son zamanların “Koka Kola “ reklamında dediği gibi böyle bir iyimserlik bu topraklara mahsus bir şeydir, bu  nedenle de hala psikologa gitme kültürü batı toplumlarındaki kadar yaygın değildir. Büyük şehirlerde yaşayan, sıradan vatandaşa göre daha fazla bilen, ya da aldığı eğitimlerle gözü hayata dair bilgeliğe kapanan, böylece bildikleri bir ağırlığa dönüşen insanların başvurduğu kapılardan biri olsa da, psikologlar, hala yeterince iş yapamıyorlar bu güzel insanların ülkesinde. Çünkü hala insanlar var, birbirlerini tanımaktan korkmuyorlar. Hatta tanış olup işi kolay kılıyor, kalbi dostluklara fırsat veriyorlar.

İnsan en çok kendine benzeyeni mi sever yoksa zıttına mı çekilir bu husus da bir muamma. Bilim hala bir çok şeyi açıklayamıyor. İnsanların ilk 30 saniyede etkileşime geçip 90 saniyede birbirleri hakkında karar verdiğini söyleyen çalışmalar da var, insanları birbirine yaklaştıranın kokuları olduğunu söyleyen de var. Hatta okuduğum bir çalışmada insanların yüz hatları kendine benzeyen elmacık kemik yapısı, çene yapısı birbiri ile örtüşen insanları seçtikleri, sevdikleri ve bu beğeni olduğunda ilişkilerin uzun ömürlü olduğundan bahsediliyordu, yani insan bir nevi yine en çok kendisini (kendisi gibi olanı) seviyordu.

Bu gün onu ilk gördüğüm günden beri sevdiğim, elektriğinin huzur verdiği ama yoğunluklarımızın bizi ayrı düşürdüğü bir arkadaşımla sohbet etme şansı yakaladım. Yorgun bir günün ardından keyifli sohbet ilaç gibi geldi. Eve doğru gelirken pek de haz etmediğim bir arkadaşımla karşılaşınca enerjimin bozulduğunu hissettim. Aslında onu sevmemem için hiçbir somut gerekçem olmayan bu insanın elektriğinin neden beni rahatsız ettiğini düşünmeye başladım lakin bilimin bile aydınlatamadığı bu konuyu düşünmeyi bırakıp akışa teslim oldum. Bunun ödülünü de hemen aldım ve internet üzerinden güzel yazılar okudum hatta bunları yazanlardan biriyle tanıştım. Evet hayat aslında mücadele edince değil anı yaşama bilincine erince sunuyor güzelliklerini. 

İnternetin hayatımıza sunduğu kolaylıklara ve sanal dostlukların sahiciliğine dair daha önce yazmıştım. Bir kez daha kelimelerin güzel müziğinde ruhun dans edebildiğine inandım. Kelimelere olan aşkımı tazeledim ve okuma ve yazma arzumdaki artış doğrultusunda blogun başına geçtim.


Eski dostumun yaktığı neşe meşalesi daha sönmeden yeni bir tanışmanın gücüyle ruhumun ateşinin tazelendiğini hissettim. Ve sonra yine olaylar ve kişiler arasında illiyet bağı kurmaya uğraşan zihnime izin verdim ve ortak noktaları böylece buldum. Bana benziyorlardı, beğenilerini ifade etmekten çekinmiyor kelimelere inanıyorlardı.  Bu eleştirmekten zordur ve kendine güven problemi olan insanlarda rastlanmaz. Hatta insanların genelinde beğenilerini saklama eğilimi mevcuttur. "Aşk" adlı romanı sonrasında çokça eleştirilen Elif Şafak bir röportajında şöyle bir olay anlatmıştı: Oğuz Atay "Tutunamayanlar" romanını yazdığında o zamanların meşhurlarından Yusuf Atılgan’a gönderir, kitabı okuyan ve çok beğenen yazar Oğuz Atay’a dönüş yapmaz ve bir süre sonra Oğuz Atay hayatını kaybeder. Bunun üzerine bir itirafta bulunur Atılgan, kitap çok güzeldi, neden ben yazmadım duygusu yaşadım ve ona cevap yazmadım. Kendisi de yazan ve henüz okunur olmamanın acısını çeken, neredeyse otuz yıl kasabasında inziva hayatı yaşayan bir insan olmasına rağmen o yazar bile beğenisini ifade edememiştir. Bunu amiyane tabirle, ben çektim o da çeksin diyen eski gelin yeni kayınvalidelerin hareketlerinde de görürüz. Bu hal harika eserler veren bir yazarca bile benimsenen bir tavır olmuşsa beğenisini ifade eden insanlarla karşılaşmak bence anılmaya değer bir unsur, fark yaratan bir özellik. 

Sonuçta her birimiz bu dünyada bir iz bırakmanın ve bu izin fark edilmesinin, öldükten sonra da yad edilmesinin arzusunu taşıyoruz. Bu bir nevi ölümsüz olma çabası lakin hedeflerimize yürürken akrabalar, yakın çevre, toplum  herkes elinde eleştiri balyozu, moral bozma baltası ile beklerken insanın motive edici unsurlarla karşılaşması büyük bir şans. Ne diyelim bu kısacık hayatta şansımız bol olsun.J       

 HANDAN KILIC                 

2 yorum:

  1. Okuyucu ile yazar arasında kutsal bir elçi görevi üstlenen bu seçkin sözcükler anlatımı güçlendirmekle birlikte harikalık katmış :)

    YanıtlaSil
  2. sağol kaan vesile olanların güzelliği yansımıştır:))

    YanıtlaSil