11 Temmuz 2014 Cuma

MİSAFİR ODALARINDA


Biz millet olarak misafirperver olarak tanınır, bu özelliğimizle de övünürüz. Aile fertlerinden kimsenin giremediği misafir odalarımız vardır, misafir masa örtüleri, misafirlik yemek takımları ve daha neler neler. Bunun konuğumuz için bir özen olduğunu düşünür ve evimizin en güzel yerini, en güzel takımlarımızı gelecek konuklarımıza saklarız. Çoğu zaman da bu sakladıklarımız günün modasına yenik düşer ama yine de kullanmayız.

Günümüzde insanların bireyselleşmesiyle önceliği kendine vermesi sonucu misafir odaları kısmen yaşanır salonlar haline gelmiş olsa da, daha eski zamanlarda annelerimizin bilinçaltı kodlamalarıyla nesilden nesile aktardığı bir gelenekle müze misali dokunulmazlıkları olan yerlerdi misafir odaları. Daha çocuk yaştayken misafir yanında bir şey istediği için anne babası tarafından cezalandırılan, misafirliğe gittiği yerde kendisi değil de uslu olması beklenen ve bunun sonucu bir daha kimsenin yanında bir şey isteyemediği gibi bunu hayatının vazgeçilmez kodları olarak her konuyu kapsayacak şekilde zihnine yerleştiren, dolayısıyla kendisi olmayı hiç bir zaman beceremeyen nice büyüğümüz vardır. 

Tabi onların da yetiştirdiği evlatlar millet kodlarından gelen bu genetik mirası büyüklerinden gördüğü öğrenilmiş çaresizlikle taçlandırdıkça misafir odalarının saltanatını aile bireyleri süremeyecektir. Tabi artık çocuk merkezli bir çağda yaşayıp tüm düzenimizi en değerli varlıklarımızın mutluluğu üzerine kurmamız nedeniyle evlerimizin salonları ile tanışsak da kendimizle tanışıp kaynaştığımız söylenemez.

Bu konuyu düşünmeme sebep olan, akşam sohbetiyle şereflendiğim bir dostun olaya farklı bir açıdan bakması oldu: "Misafir odaları aslında toplumumuzun ikiyüzlülüğünden başka bir şey değildir. İnsanlar orada kendileri değildir. Evin başka taraflarındaki yaşam o odada akmaz. Belki diğer yerler dağınıktır, insanın kendisi gibi ama misafir odası hep topludur, hele de eski kafalı annelerce kilitli tutulup misafirden misafire açılıyorsa. Aslolan samimiyettir. Kurgulanmış bir tiyatro oyununun sahnesidir misafir odaları." 

İşte böylesi kıymetli söylemlerle zihnimde yeni yeni pencereler açan dostuma teşekkür ederken, bir tas çorbanın paylaşıldığı ortamlar mı, servis tenceresi ile gelen ve aslını saklamaktan öte bir şey yapmayan şık bir sofradaki çorbanın mı daha lezzetli olduğunu düşündüm. 

Aslında nerede ne yediğiniz değildir önemli olan, filancanın duvar kağıtlarının şıklığı değildir ortamı güzelleştiren. Koltuğun rahatlığı, cazip rengi değildir bize keyif veren. Muhabbettir baldan tatlı olan ve neredeyse her yüreği samimiyeti ölçüsünde etkileyerek birbirine bağlayan.

Buradan bakınca gerçekten de ikiyüzlülüğümüzün en güzel ispatı imiş misafir odaları. Göstermediğimiz taraflarımızla, bazen kendimizden bile gizlediğimiz, acıtan, zayıf, kirli, bakımsız yanlarımızı kapattığımızı sandığımız, bir başkasını oynadığımız yerlermiş misafir odaları. 

Her maske ile kendimiz olmaktan uzaklaşarak karşımızdakinin kalıbına girip şeklimizi kaybettiğimiz kaypak bir zeminmiş misafir odaları. Ve belki de eskiden gelen her şeyin güzel olmadığının ispatıdır ikiyüzlülüğün görünür boyutuyla en net yansıdığı misafir odaları. 

Bunları düşündükçe başka başka mevzular da zorlamaya başladı zihin odalarımı. Hızlı bir zamanı yaşadığımız şu devirde ne kadar da az konuk ağırladığımız geldi aklıma. Dışarıda buluşmaktan daha fazla zevk alan bir topluma evrilirken misafir odalarının ikiyüzlülüğüne hasret kalacak gibi görünüyoruz. Ne dersiniz? Yoksa içeri misafir kabul edemeyecek kadar kirli, dağınık, bir maskeler dükkanı mı gönüllerimiz? Bu kadar karışık mı, "ben buna değerim" felsefesiyle şişirilmiş benliklerimiz? 

Rahmetli anneannemin bir sözü vardı; sık sık tekrar eder kulağımıza küpe olsun diye hep uyarırdı. Hatta ne kadar acelesi olursa olsun, evden çıkacaksa tabi bugünkü kadar ıvır zıvırla dolu olmayan evini toplar, yola gidenin hali belli olmaz, ölümüz gelirse uzatacak yer olsun derdi. Eşi olan dedem de neredeyse her gece yatmadan yatağının altını da kontrol eder, uçuşan bir toza bile rastlasa bir çomağın ucuna bağlanmış ıslak bezle orayı silerdi. Kimsenin görmediği yatak odasında, kimsenin göremeyeceği bir saatte orasının temizliğinden emin olduktan sonra ruhunu da temizleyecek dualarını okumadan kendini yarı ölüm olan uykunun kollarına bırakmazdı.

Galiba çözümsüzlüğün, kaosun, çokluğun hakim olduğu hayatlarımıza en iyi gelecek şey, evimizden başlayarak içimizle beraber arınmak, fazlalıklardan kurtulmak, aynaya baktığında utanmayacağı bir yüze sahip olup her yerde samimi ve dik duruşunu sürdürerek iki ya da çok yüzlü olmadan yaşamaya çalışmak. 

Anneannemin dediği gibi, "Evini temiz tut, misafir gelir, kendini temiz tut, ölüm gelir" gerçeğinin farkındalığı ile bakalım hayata.

Bugünden itibaren kullanmadığımız misafir odalarımızı açalım kalbimizin. Nasılsak öyle olalım. Kendimizi samimiyetin mihenk taşına vuralım.  

Ne kaybederiz, belki bir dünya. 

Ne kazanırız, hepsi ayrı bir dünya olan bir dolu gerçek dost, ardımızda bırakılacak şerefli bir ad, hesabı verilebilecek bir hayat!        
HANDAN KILIÇ

12 yorum:

  1. Çok samimi ve içten anlatım.. kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  2. sağol mavi kumsal:) hoşgeldin bloga:)

    YanıtlaSil
  3. Hoşbulduk ;)

    YanıtlaSil
  4. Harika ve cok yrrinde tespitler.

    YanıtlaSil
  5. Yine gozumu yepyeni bir yaziyla actim... basladim gune... etrafa baktim soyle... Kalktim baktim salonuma... gercekten de bi tik daha iyi gozukuyordu... sonra gonlume dondum... ne kadar seffaf? Hayat yolculugumda sanirim en buyuk gayreti bu gerektiriyor... ve ben bunu en cok babamdan ogrendim... neysen o olmayi... maskeye ihtiyac duymamayi.....

    YanıtlaSil
  6. Şahane bir yazı olmuş,elinize emeğinize ve gönlünüze sağlık,sevgiyle selamlıyorum :)

    YanıtlaSil
  7. teşekkürler sayın anonymous vesile olanın güzelliğinden yansıyanlardır satırlar:)

    YanıtlaSil
  8. maicim maskeye ihtiyaç duymamakla orantısız sevgi ve nefret söylemelerini canının istediği yerde istediği şekilde kullanmak aynı şey değildir. Bir gönlü kırmak Kabeyi yıkmaya eş tutulmuşsa samimi olmak demek dümdüz olmak demek değildir diye düşünüyorum senin için senden vazgeçerim diyen şarkı gibi karşımızdakiinin gönlünü de gözeterk gönlümüzü açmak gerek

    YanıtlaSil
  9. Elinize saglik. bu yaziyi herkese ( ozellikle hatunlara:)) ) okutmak en azindan anlatmak lazim

    YanıtlaSil
  10. :)))) evet :) hatunlara okutulması gereken başka yazılarımız da var :)) http://kadikizi34.blogspot.com.tr/2014/07/acilin-ben-uzmanim-sosyal-medya-uzmani.html

    YanıtlaSil