26 Eylül 2013 Perşembe

Ne düşünüyorsan o oluyorsun bu hayatta...



İnsan kendisi hakkında ne düşünürse çevresinden de öyle muamaele görürmüş. Düşünce kalıplarımızın oluştuğu ilk gençlik yıllarından öncesinde yani çocuklukta bilinçaltımız herşey hakkında kodlamalar yapıp, böyleyse şöyle diye sonuçlara varırmış. Kendimiz hakkında da kodlamaları varmış. Babamız annemizi bir konuda eleştirse bunu eleştirilen konu kötüdür şeklinde kodlarmış.Misal benim babam yemeğe çok düşkün bir boğa olduğundan en fazla yemek yapımına önem verirdi. Gayet güzel yemek yapan annem sabah kahvaltısından kalkarken günün yemeğini hazır ederdi ki babam endişelenip bağrınmaya başlamasın. Babam hep iyi yemek yapmayı öğret bu kızlara da geri getirmesinler derdi. O sıralarda mahallemizden bir komşumuzun yeni evlenen kızı boşanıyordu. Yemek yapmıyormuş, ortalığı toplamıyormuş diye kocası ile araları bozulmuş, kız iyi derecede dil öğreten güzel bir liseden mezun olmuş ve kendinden 10 yaş büyük tipsiz ama zengin bir adamla evlendirilmiş çok güzel bir kızdı. Bir çocuğu da olmuştu. Neymişmiş eve geldiğinde hole attığı çoraplar aynı yerde duruyormuş, kız ne temizlik yapıyormuş ne yemek... Ancak süslenip oturuyormuş, güzele kırk günde doyuluyormuş, artık karnının doymasını istiyormuş, bir sürü bahanelerle adam kadından boşandı. O zamanlar İzmir'de bile boşanma bu kadar yaygın değildi ve boşanan kadına vebalı muamelesi yapılıyordu. Kadın İzmir'de daha fazla duramadı ve İstanbul'da THY yurt dışı uçuşlarında iş bulup hostes oldu. Sonrasında da kızı ile beraber ABD' ye yerleşip orada bir yabancı ile evlendi. 18 yaşında bir kızdan yemek yapmadığı için boşanan adam ve babamın yemek konusundaki bağırınmalarının zihnimde çizdiği tablo "bir kadın çok iyi yemek yapmalıdır, geri kalan vasıfları önemli değildir" oldu. Oysa hukuk fakültesine geldiğimde neredeyse hiçbir kızın yemek yapmayı bilmediğini gördüm hatta bırakın öğrencilik hayatını evlendiğim çevrede de yemek yapmayı bilen yoktu. Zaman içinde öğrenenler oldu tabi ama bugün bilmeyenlerin daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Çünkü sanırım kainatın dengesi olsa gerek Allah sizde olan bir özellikten eşinize vermiyor. Böylece işler yürüyor.

Babam haklı çıkmamıştı. Yemek yapmayı bilmeyenleri geri getiren yoktu. Bilakis mutfağa girip harika sofralar kuran erkeklerle evlenmişlerdi, bense yumurta kırmayı bile bilmeyen, mutfağa girdiğinde üç-beş bardak çanak kırmadan çıkmayan bir adamla:)) Bilinçaltı kalıbıma takılıp kendimi geliştirdiğim tüm konular bana yük olarak geri döndü bu hayatta. Handan yapar, Handan bilir, Handan yazar, Handan uğraşır... Bilmeyenler yan gelip yatarken ben hep bir uğraşın peşindeyim, işim hiç bitmiyor... Nitelikleriniz arttıkça imtihanınız artıyor. Ona da Allah dağına göre kar verir deyip keyiflerine bakan çevremdekiler ben uğraşırken keyiflerince yaşıyor. 

Sanırım, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı bir çağdayız ve ben artık herşeyi sorguluyorum. Bu satırları da sanırım bu yüzden yazıyorum. Siz siz olun zihin kalıplarınızı temizlemeden önemli kararlar almayın. 

Laf bitmedi bugün ...Beş dakika demiştim ama kaç beş dakika oldu. Ama en azından bekletmedim kendimi, buradaydım. Ne yazmayı planlamıştım ne çıktı :) 

Aslında bir kabusla uyandım: Biri beni ilçeye ilkokul öğretmeni olarak atamak istiyordu, ben öğretmen değilim diyordum, hele de ilkokul çocukları ile hiç uğraşamam. Yok yok iyi olur biraz dinlenirsin bu iş çok yorucu diyordu. Korkuyla uyandım. Oysa hep öğretmen olmayı istemiştim ama babamın hatrı kalmasın diye araya yazdığım hukuk denk gelince eli mahkum okumuş ve bu alanda çalışmıştım, halen de devam ediyorum. Demek babam haklıymış, öğretmenlik falan yapamazmışım ki kabus olarak bunu görüyorum. Teşekkürler baba, beni bunca koruduğun için... Ve ah baba neden bu kadar çok şey bilmemi sağladın ki, hep yorulan ben olayım diye mi? 

Yorgunum dostlarım, yorgunum artık vefasız yıllara dargınım artık... Neyse, çok iş var yapılacak...Hoşça bakın zatınıza:)   

     HANDAN KILIÇ     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder