30 Eylül 2013 Pazartesi

AYNA AYNA SÖYLE BANA VAR MI KENDİNDEN BAŞKASINI SEVEN BU DÜNYADA?


Sevgi hepimizin hayatında en önemli duygu olarak yer alıyor. Olmazsa olmazımız. Yokluğunda dünya düşman gözüküyor insanın gözüne. Hiçbir şeyin tadı kalmıyor, yaşam anlamını yitiriyor. Varlığı ile bir güneş gibi doğuyor içimize, gülücükler dağıtıyoruz çevremize. 

Hatta sevgiyi zirvede yaşadığımızda bulutların üzerinde geziyor adına da aşk diyoruz. Günümüz dünyasında herkesin gözü o zirvede. Öylesi sevgilere layık olacak insanları bulma gayretinde.

Dostluk da yine sevginin cisimleşmiş hali olarak çıkmıyor mu önümüze! Peki insan nasıl dostları, nasıl aşkları çekiyor kendine?

Sevdiklerimizi niçin severiz? 

İlk aklıma gelen anlaşılmak olur hep. Aynaya bakar gibi, kendini görür gibi bir haldir sevdiğin biri ile birlikte zaman geçirmek. Hatta biz buna halleşmek de deriz. Bu duygu yoğunluğunu bize yaşatanlara karşı bir çekim hissederiz. Bazen bu çekim çok da tanımadan gerçekleşebilir. İşte o durumda ruhlar halleşmiştir, mutlaka bir ruh akrabalığı vardır. 

Yani biz kendimizi bulduklarımıza sevgi duyarız. Bizim gibi hissedeceğini düşündüğümüz kişiye açılır, onunla dertleşiriz. Eğer aynı frekansta yaşayan birini bulmuşsak aynadaki suretimize eş bir siret bizi onunla hemhal olmaya çağırır. Bize benzeyen biri yüzümüzde gerçek bir gülümseme hasıl eder. Gözlerinin içi gülmek deyimi işte burada yerini bulur. Gözleri gönlümüze değen insanlar girdiği o tahta kısa sürede kurulur. Bizi anladığı, bizi dinlediği sürece de yerini korur. 

Bize benzeyeni seviyorsak en çok kendimizi seviyor değil miyiz? Ona söylediklerimiz belki de ondan duymak istediklerimizdir! Ve zaman içinde ayna tozlandığında, kırıldığında nasıl gösteremezse seni sana olduğun gibi, duymak istediklerini söylememeye başlayınca karşımızdaki azalmaz mı sevgi ? Başka gönüllerde aramaz mı insanlar anlaşılmanın dayanılmaz hafifliğini? 

Peki bu durumda gerçekte sevdiğimiz kimdir? Konunun zihnimi meşgul eden yanı işte burası; insanların çok sevdiklerini, hatta sevdiklerince çok sevildiklerini de sandıkları hallerde aslında sevdiklerinin kendileri olup olmadığı hususu. 

Öyleyse bütün sevgiler sahte, bütün duygular gelip geçici. Herkes bir ayna peşinde, orada kendinin güzel yönlerini görme sevdasında, iyiliğini, haklılığını işitme hasretindeyse ve bir süre sonra bunlar doğal olarak azaldığında başka gönüllere yelken açacaksa söyleyin bana kişinin gerçekten sevdiği tek insan kendisi değil mi? 

Öyleyse insan belki de daha az "yara"lanmak için aynada kendini görmeli, sevmeli, kendindekilerin farkındalığı ile Sanatçı'sını sevmeli değil mi?

 "Leyla'dan geçme faslı"niye bu kadar uzun sürüyor ki?    

HANDAN KILIÇ  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder